DÖN SARILALIM :AYNI AŞKI ÖLDÜRDÜK!


SEN YAŞAMAYI SEÇTİN..
sabahları nasıl uyanıyorsun?
...kıyılar vuruyor mu denizine?
Ayak uçlarını bırakıyor musun ellerine?
Akşamları nasıl dönüyorsun?
Komşuların var mı?
Kapılar açılıyor mu ellerini uz/attığında?
Hayal kuruyor musun mesela?
Aylar...
Günler...
Ve sen ’eler...

Her şey dönüyor kirli bir paçavra türküsüne
Ağladıkça saçlarım akıyor gözlerimden
Ellerimi sarıyorum gözlerime...
Gözlerimi görmekten vazgeçtim

Dayanacak gücüm kaldı...
Sevinmemek için..
kabuk bağlamamak için dayanıyorum!
Bütün haramlarım sevinçlerimin olsun
Kırılsın ayaklarım içine...
Çay bardaklarında yarım bırakılmış dudaklarım...

Tanımadığım bir kadın olsun dirseklerim
Sana anlatmak isterdim ardın sıra kalan ne varsa
Görücü usûlü ayrılıklar kapımda kimse görmüyor...
Parçalanışlarımı kimse görmüyor
Bana iyilik etsin istiyorum tarih
Unutsun beni tüm kayıtlar

Ağzımın kenarına demir atan bir göl
Her şey Doğu’ ya dönüyor ben Batı’ da kalıyorum

Sabahları nasıl uyanıyorsun?
Melâîkeler iniyor mu sofrana?
...Beni çırptılar sonsuz bir balkona boşluklardan
Ekmeklere bıraktım yoğurduğum yüzünü...
Ne dua...ne beddua...ne nimet verilenler...
Yollar paramparça...

Sen bir sevinçtin bağdaş kurduğum odamda..
Bütün odalarım kırıldı dizlerimin üzerine..
Ben topallayan bir haykırışla sustum hep...
Boşluğa serdiğim camlarımı siliyorum yüreğimle
Gök yüzü ellerime dönüyor kirli bir bahçe eşliğinde

Tuz ve buz..
.bir de “kırmızı bir başörtü”
...Gülümseyen resimler
...Dönülmeyen bir sıla
...Sana asla rastlayamayacağım sokaklar
...Durup dururken sana benzeyen suratlar

.. Geceleri uyanıyor musun?
Sırtımda taşıdığım ölü atlar kalbimi öksürüyor derin bir kanserle
Nereye bırakacağımı bilemediğim bir nefes
...Senin yüzün vardı bütün kuşları toplayan gülüşlerinde
Aylar oldu...
Her gün zehirden ritimlere katıldığım bu akşamlarda
Ne sabahım kaldı ne akşamım ne seni unutabildiğim bir söz arası...

Sen gidince ikiye yarıldım aksın diye denizler, ortamdan
Develeri yardım her gün kuyulara kapanan dağlar...
Her kavimden bin kişi seçtim
Yüklenemedi kimse ayrılığın acısını benden başka!!
Onlar kalıp beklediler..
ben ve rabbim gittik..
sade’ce gittik!
O kadar yaşlandım ki...
Alnıma düşen kırışıklıklarda yollarını arayanlar mı dersin..
Kendi yüzlerini okumaya gelen;tarihi inkar edilmiş coğrafyalar mı dersin...
Kime seni sorsam kıyametten s/öz açan levhalar bıraktılar ellerime
Sabahlar...sabahlar...bir benim uyanamadığım sabahlar..
Kan kustuğum sabahlar...
Bitsin bu kirli ayinler...
Son bir kez görmeliyim seni
Gözlerimi taşıyamayan iki okyanusu bırakmalıyım avuçlarına
Gelmelisin..
Son bir kez bakmalıyım sana...
Eteğine..
ellerine..
benzine... yüzün hariç!
Bir mezar gömüp içime avuçlarımı kazıyıp döneceğim rahmime...

( Ey beni yetim bulup barındıran
Hangi yetimi üzdüm de kahrettim söyle?
İsteyip dilenen hangi kalbi boğdum?
Sen benim göğsümü yarıp genişletmedi miydin?
Ve yükümü indirip atmadı mıydın?
Senin zikrini yüceltmedim mi?
Gerçekten güçlükle beraber kolaylık da var dememiş miydin?
Sen her şeyi bilensin;bak!
Acım çürüttü içimi.Sonra acım da çürüdü andolsun!!!)

Yeryüzünün ilk kardeşleri değildik biz
Hediyeler de sunmadık Tanrıya..
sınanmadık ta...
Ellerim uzanırken en merhametle sana
Sen rolünü Kabil’den yana seçtin
Birbirlerine sarılıp ağlaşan iki katil gibi

Dön sarılalım...
Aynı aşkı öldürdük nihayetinde
Sen her şeyimizi unutarak yaşamayı seçtin;
Ben utancımdan ölmeyi...
Hepsi:....bu!

KayıpKentli..
19.06.2006
MERSİN/Güneykent

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder